30 Ocak 2008 Çarşamba

ÇEVRESEL İNCELİKLER

Prof. Dr. Harun BAYTEKİN

Sevgili Okurlar,

Hep göz ardı ettiğimiz, boş verdiğimiz, hayatın günlük uğraş ve telaşı arasında kaybolup gitmesine ses çıkarmadığımız, çevremize saygı konusunu paylaşmak istiyorum sizlerle. Hiç düşündünüz mü çevremize ne kadar saygılıyız? Yerlere çöp atmamak, antik kentlerde altın aratmamak veya denizde ölü bulunmuş balıklara yas tutmak değil çevreye saygı adıyla dile getirmek istediğim. Saygısızlık örnekleri verebilmek adına, otobüslerde yaşlı insanlara yer vermemek için uyuyormuş gibi gözünü kapatanları, trafik ışıklarında birkaç saniye beklememek için kornasına sarılanları da anlatacak değilim. Neredeyse her gün okuduğumuz gazete yazılarının içinde, bunlar o kadar çok işlendi ki, bunları yeniden tekrarlayarak zamanınızı çalmak, canınızı sıkmak istemiyorum.

Nedir çevremize saygı? Ne görmek isteriz de, ne sunarız çevremize? Çevre ile anlatmak istediğim, yıllarımızı paylaştığımız komşumuzdan, yol kenarındaki evimize gölge yapan ağaca, ekmeğimizi kazandığımız işyerimizde günümüzü paylaştığımız arkadaşlarımızdan, balkonlarımızdaki çiçeklerimize, varlığına aşina olduğumuz sanatçılarımızdan, televizyonlarımıza, bir şeyler anlatmaya çabalayan insanlardan, cebimizde olduk olmadık zamanlarda çalan telefonumuza varana kadar bizi sarmalayan her şey... Çevremize saygıdan anlatmak istediğim, hayatın inceliklerini görmek ve onlara hak ettikleri değeri verebilmek.

Birlikte bir hayatı paylaşıyoruz canlısıyla, cansızıyla, bilineni, merak edileniyle, unutulanı hatırlanılanıyla... Çevremizle bir hayatı paylaşıyoruz sadece, ama tek bir hayatı paylaşıyoruz kendimize ait olan. Bazen bunun bir hayat olduğu gerçeğini göz ardı etsek de. Gün başlarken, bir günaydın diyebilmek sevilenlere, bir saat daha erken uyanıp birlikte edebilmek kahvaltımızı, kapıdan çıkarken evimize gölge yapan ağacın dallarından baharın kokusunu içimize çekebilmek, kış rüzgârının savruluşunu görmek çıkardığı sesiyle dallarında. İşyerine varınca, şükretmek sağ salim geldiğimize ve bizimle aynı amaca hizmet eden arkadaşlara bir merhaba demek yüreğin tüm içtenliğiyle. Gün bitinceye kadar karşımıza çıkan canlıya, cansıza hak ettiği değeri vermek, Yaratanın adıyla okur gibi hayatı. Görevimizi hayatlarda fark yaratmanın bilinciyle ve titizliğiyle yerine getirmek. Yaptığımız her şeyin, aldığımız her nefesin hakkını verebilmek... Kendi hayatımıza duyduğumuz saygıyı, hayatımızın bütünlüğüne taşımak. Bunu bazen samimi bir ilgi, bazen içten bir gülümseme, bazen duygulu bir dokunuş, bazen çam sakızı çoban armağanı bir hediye, bazen nitelikli bir sözle bile yapabilecekken nedir bunu esirgememize sebep? Masrafı da yok! Nedir bizi çevremize saygıdan uzak tutan. Ya da saygı adıyla bize diretilenlerden çekincelerimiz midir, yaşadığımız hayata, bizi sarmalayan çevremize saygıdan uzak tutan? Bu kadar ortak şeyi paylaşıyorken hem de. Asık yüzlerimizle mi geçeceğiz hepimizi bir başka boyuta götüren kapılardan? Kimseleri tanımadan mı göçeceğiz sonsuzdaki hayatımıza? Yüreklerin aslına bakmamış olmanın utancıyla mı hem de? Kimselerin gözlerinin derinliğinden yüreğine dokunamadan, gerçek dostluğu yaşamadan, insan olmanın bizdeki tatlarını fark etmeden mi yoksa? Bu hayatı yaşamadan, diğerini hangi umutla, ne yüzle beklediğimizi hep merak etmişimdir. Bu hayatta varlığımıza esirgediğimiz saygıyı orada göstereceğimizi nasıl umabiliriz, bunu da düşünmek gerek.

Kendisine saygı duyan, çevresine de saygı duyar deyiveririz öğretilmişliklerimizle. Düşündünüz mü hiç çevremizin de aslında biz olduğunu? Başkalarında en çok eleştirdiklerimiz, kendimizde eleştirmek istediklerimizdir de görmeyiz bazen bunu. Mutsuz hiçbir şeyi beğenmeyen insanlar, aslında kendini sevemeyen, kendisine saygı duymaktan uzak insanlardır gözlemlediniz mi? Saygılı insanların hayatları da güzel geçer nedense. “İyiliği yalnız iyiler görür, kötülüğü herkes” dedirten neydi Cenap Şahabettin’e?

İncelikle dokunmak gerek hayata, her şeyin farkında olarak hem de. Yaratılanı hoş görerek Yaratandan ötürü.

Hayvan Yetiştiricileri ve Kooperatifleri Merkez Birliğinin geçen hafta düzenlediği bir konferans sonrasında, tüm günü alan eğitim çalışmalarının, paylaşılan sorunların ardından düzenlenen gala gecesiydi. Üyelerin bazıları alkol sınırını aşınca içlerini daha bir yüreklilikle ortaya dökmeye başladılar. Bir kısmı dinleyemeyecek noktadaydı alkolün verdiği uyuşuklukla, bir cümle çarptı kulağıma ve mikrofonun sesi kapandı birdenbire. “Burada beni değil, kendinizi dinlemiyorsunuz” dedi bir şeyler söylemeye çalışan üyelerden biri. O an aklım bu inceliğe takılıverdi işte. Biz çevremize değil kendimize göstermiyoruz aslında gereken saygıyı. Çok yol alacağız daha, her gün hiç ummadığımız insanlardan daha neler neler öğrenerek. Siz saygıyı hangi çevreden görmüyorsunuz acaba? Ya da size saygı göstermesine engel olacak kadar hangi çevreden uzak tutuyorsunuz yaradılış gerçeğinizi?