12 Aralık 2007 Çarşamba

YUMURTA KAÇ KURUŞ

Prof.Dr. Harun BAYTEKİN

Paranın az kullanıldığı veya pek geçmediği devirleri bizden eskiler daha iyi bilirler ama ucundan yakaladığımı tahmin ediyorum. Daha mı sade bir yaşam sürüyordu insanlar. Dört tane bakkal vardı köyde, lakaplarıyla anılırlardı onlar, şimdiki gibi mini market, altın market gibi isimler yoktu. Bakkallarda neler bulunurdu çok bilmesem de, aldıklarımın çoğunu hatırlıyorum. Bakkaldan genellikle çay, şeker, sigara, gazyağı, fitil, lamba camı gibi birkaç kalemi geçmeyen ihtiyaçları alırdım. Rahmetli dedem üçüncü sigarası içerdi, harman çayı alırdım 100 gramlık, şeker çuvalla alınırdı. Elektrik olmadığı için gazyağı, lamba camı ve fitil en acil ihtiyaçlardandı. Eğer geceleri lamba söndürülmez, kısık gece lambası gibi yanarsa çok fitil tüketirdi. Hem camı da simsiyah olurdu isten. Küllü su ile ovmak gerekirdi. Bu arada kül en önemli temizlik maddelerindendi. Her evde hemen hemen küllerin biriktirildiği bir toprak kap bulunurdu. Çamaşır yıkarken de çok kullanılırdı. Hani kirli elbiseleri küllü suya ıslamak vardı. Çay ve şeker çok giderdi. Her gün akşam ocaklıkta (şimdi şömine diyorlar) ateşin yanında çaydanlık külün içinde oturur, çay yapılacağı zaman ateşe yaklaştırılırdı.
Niye şimdiki gibi ihtiyaçlar fazla değildi. Oysa her türlü yemek pişerdi. Sadece geleneksel olan her sabah tarhana çorbası idi. Yine iki çeşit üç çeşit yemek pişerdi. Kuru fasulye, nohut, bulgur, börülce, kuskus, makarna, mantı, börek, erişte, daha birçok yemek yapılırdı. Hatta bakladan bile yemek yapılırdı ki ıslandıktan sonra yemesi çok güzel olurdu çerez gibi. Makarna evde yapılır, yufkalar açılır ve ince ince kıyılarak güneşte kurutulur veya bazen fırınlanırdı. Makarnanın 5-6 çeşit yemeği yapılırdı mevsimine göre, fırınlanmışından çok güzel tatlı olurdu. Sadece undan ne çorbalar, ne yemekler yapılırdı. Höşmerim kırılırdı şekerlenir tatlı yerine yenirdi. Her evin avlusunda birkaç sığır beslenirdi. Süt satılmaz, yoğurt, peynir, tereyağı, çökelek, lor yapılırdı. Özetleyecek olursak evin ihtiyaçları diğer bir deyişle iç tedarik ön plandaydı. Köylüler önce ihtiyaçları için üretir, artanını satarlardı. Kendine ait dünyalar vardı. Yarın, öbür gün veya gelecek sene ne yapacağını herkes biliyordu. Gelecekleri sadece biraz daha iyi yaşamak… Başka yok. Daha fazlasını görmediler ki hiç.
Ekmek satılmazdı, tavuk, yumurta, tarhana, bulgur, kuru bakliyat satılmazdı bakkallarda, fiyatını da kimse bilmezdi. Acaba üçüncü sigarası kaç lira idi? Ben parasını hiç bilmedim. Hep yanında bir şeyler alındığı ve para çok az kullanıldığı için öğrenemedim. Şimdilerde yaptığım hesaplara göre 75 kuruş imiş. Çünkü iki yumurta 100 gramlık bir paket çay alıyordu ve çay bir liraydı, üçüncü sigarasından para artıyordu. Birinci sigarası da bir liraydı ve ikinci sigarası sanırım 85 kuruştu. Çok eski değil aslında yetmişli yılların başları. Bir yumurtacı gelir köyde yumurta toplardı. Kaç kuruşa alırdı bilmiyorum. Bakkallarda alınan ihtiyaçlara karşılık yumurta, bakla, buğday veya arpa verilirdi genellikle. Takas yaygındı. Bakkallar biriken hububatı zahirecilere satarak paraya dönüştürürdü. Toptancıların biri gelip biri gitmezdi bakkallara. Bakkallar şehre gider neler lazımsa onları çuvallara doldurur, köy dolmuşunun üstündeki bagaja atar getirirlerdi. Belki o yıllarda köylüler için şehri görmek bile gerekmiyordu. Ne zor ama ne kadar sade imiş hayatlar. Şimdi şehirde bağ, bahçe, tarla işlemeyen insanlara hizmet eden bakkallarda ne varsa köylerdeki bakkallarda da var. Köylüler çok zengin mi oldular acaba, bakkaldan ekmek, bulgur, fasulye, tavuk, makarna, hatta hazır çorba gibi şehirlilerin bütün aldıklarını alıyorlar. Yoksa zamanları mı kalmadı tarhana, bulgur, erişte, mantı, makarna, pekmez, reçel yapmaya. Eskiden bütün işler elle yapılırdı. Günlerce orakla buğday biçilir bir ay harman dövülürdü. Şimdi ayları alan bu işler bir gün sürüyor makinayla. Hayvanları dahi makinayla sağan köylülerin acaba zamanı mı kalmıyor yoksa satın alması daha mı kolay. Abartıyorlar mı acaba? Zengin olmayı zengin yaşamak mı zannediyorlar.