11 Ocak 2008 Cuma

TARIMDA TEKNOLOJİ’NİN GELDİĞİ SON NOKTA

Prof.Dr. Harun BAYTEKİN
Daha önceki yazılarımda, çiftçilerimizin birçoğunun teknoloji kullanımında yatırım güçlerinin üzerinde hoyratça kaynak kullandıklarını ve alın terini, göz nurunu, toprağın bereketini ellerinde tutamadıkları konularına değinmiştim.
Islah çalışmalarıyla başlayan ve makinaşma, sulama, gübreleme ve ilaç kullanımıyla hızlanan ileri teknoloji kullanımı, diğer adıyla yeşil devrim, hormon kullanımıyla zirveye çıkmış, potansiyel verimleri önemli derecede artırmıştır. Marjinal (sıra dışı) alanlarda ve marjinal zamanlarda bitkisel ve hayvansal üretim yapma çabaları aslında hep gıda üretimini artırma amacını gütmektedir. Klasik ıslah çalışmalarıyla daha kısa sürede yetişebilen erkenci, kıraç, tuzlu, kurak koşullara dayanıklı, hastalık ve zararlılara toleranslı çeşitler geliştirilmiştir. Hormon uygulamalarıyla mevsimi dışında ürün yetiştirmek de mümkün olmaktadır. Hayvansal üretimde de klonlama-kopyalama çalışmaları hızla devam etmektedir.
Günümüzde biyoteknoloji ve genetik mühendisliği, akıl sınırlarını zorlayan uygulamaları hayata geçirmektedir. Özellikle Genetiği Değiştirilmiş Organizmalarla (GDO), tarımda günahıyla sevabıyla yeni bir çığır açılmıştır. Artık herhangi bir canlıdan, böcekten, hayvandan, insandan bir özelliği ortaya çıkaran gen alınarak, herhangi bir domates, biber, mısır veya buğday çeşidine aktarılarak yeni çeşitler geliştirilmektedir. ABD, Kanada, Arjantin ve Brezilya’nın başı çektiği transgenik çeşit yetiştiriciliği, AB ülkelerinde ve Ülkemizde yasaktır. Bazı AB ülkeleri yasaklarını hafifletmeye başlamışlar, ancak birçok ülkede sağlıkla ilgili belirsizlikler ve riskler devam ettiğinden yasaklar devam etmektedir.
İlk defa ABD’de 1994 yılında bir domates çeşidine üretim izni alınarak başlanan genetiği değiştirilmiş çeşit yetiştiriciliği, günümüzde 81 milyon hektar alana ulaşmıştır. Genetiği değiştirilmiş çeşit üretimi, mısır, soya, pamuk, domates, çeltik gibi ürün türlerinde yoğunlaşmıştır. Bazı balık türlerinden soğuğa dayanıklılık geni alınarak patates ve domates çeşitlerine aktarılmış ve soğuğa dayanabilen çeşitler geliştirilmiştir. Mısır ve soyada Roundup gibi yabancı ot ilaçlarına dayanıklı çeşitler geliştirilerek sınırsız ilaç kullanımı mümkün hale gelmiştir. Olumsuz çevre koşullarına dayanıklı, hastalık ve zararlılardan etkilenmeyen çeşitler sürekli geliştirilmektedir. En ilginci hayvansal protein sentezleyebilen soya fasulyesi bile elde edilmiştir.
Genetiği değiştirilmiş çeşit kullanımının ciddi sorunları bulunmaktadır. Çeşit ıslahıyla başlayan genetik erozyon, yerel bitki tür ve çeşitlerinin ortadan kalkışı, genetiği değiştirilmiş çeşitlerle daha da hızlanmıştır. İlk geliştirilen çeşitlerle beslenen insanlarda alerjik ciddi rahatsızlıklar görülmüş ve hemen üretimden kaldırılmışlardır. Genetiği değiştirilmiş ürünlerle beslenen insanlarda görülebilecek rahatsızlıkların başında antibiyotiklere bağışıklık gelmektedir. Antibiyotiklere bağışıklı hale gelen insanlar, hasta olduklarında antibiyotikle tedavileri imkânsız hale gelmektedir. Diğer bir deyişle ilaç tedavisine cevap alınamamaktadır. İlaçlara dayanıklı çeşitlerle beslenen insanlarda bu tür sorunların sıklıkla görülmesi de bunu kanıtlamaktadır.
Dünya’da bağımsız tohumculuk firması neredeyse kalmamıştır. Bütün firmalar kimya devleri tarafından satın alınmıştır. Genetiği değiştirilmiş çeşit geliştirme çalışmaları bu nedenle boyut değiştirmiş, kimya şirketlerinin ticari amaçları doğrultusunda gelişmeler yoğunlaşmıştır. Hedefte çiftçileri daha bağımlı hale getirmek vardır. Bugün melez çeşitlerde yaşanan her yıl yeni tohum kullanma zorunluluğu, bütün ürün türlerine yayılacaktır. Bu amaçla sebzelerde çekirdeksiz çeşitlerin geliştirilmesi, buğday, arpa, çeltik gibi türlerde tohumları çimlenmeyen “intihar tohumlarıyla” devam edecektir. Diğer bir deyişle, üretici her yıl yeni buğday, arpa, çeltik, fasulye tohumluğu kullanmak zorunda kalacaktır.
Makinada, gübrede, ilaçta, hormonda, yaşanılan bağımlılıklar yakın gelecekte farklı bir boyut kazanacak. Üreticilerimizi tohum temin etmede ve yetiştirdikleri ürünlerde patent hakkı ödeme gibi üretim maliyetlerini artıracak sorunlarla karşı karşıya getirecektir.