Prof.Dr. Harun BAYTEKİN
Sevgili Okurlar,
Eskiler yeniler derken dördüncü köşe yazısı da geliyor böylece. Umarım beğeniyorsunuzdur. Yine kıyaslamalara devam etmek istiyorum bulunduğumuz ve geleceğimiz yerleri görmek açısından.
Bundan otuz yıl öncesi ve daha gerisinde çocukların oyuncakları nelerdi veya o dönemleri yaşayanlarımız için oyuncaklarımız nelerdi, hangi oyunları oynardık hiç düşündünüz mü? Evet, eski çocukların oyunlarından ve oyuncaklarından bir ikisini özellikleriyle şöyle bir sıralayalım.
Çelik-çomak oynamak başta geliyordu. Hatta o kadar oturmuş bir oyundu ki. Deyimimiz bile oldu “şeytanla çelik-çomak oynar” gibi, hani uyanıklar için söylediğimiz. Malzemesi pırnar meşesinden olduğu için her zaman yapmak mümkündü. Tek tek oynandığı gibi, gruplar halinde de oynanırdı. Yere bir çukur açılır med oradan fırlatılır karşı takım havada yakalarsa veya çeliği vurursa oyuncu değişirdi. İkisi de olmazsa takım oyuncusu yerden kaldırdığı med’e vurur gittiği yere kadar, üç adım, beş adım ceza verir karşı takım atlayabilirse oyuncu değişir, yoksa verilen ceza kadar kazanılan sayılar takımın olurdu. Eğer med’i karşı takım havada yakalarsa bu defa takımın bütün sayılarını silerdi. Elbette bunun değişik şekilleri oynanmıştır. Hem aletler hem de oyun şekilleri çocukların kendilerine aitti.
Topaç yapmak ve topaç çevirmek en büyük zevklerdendi. Daire çizilir ve içinde kalan topaçlar diğer oyuncular tarafından çıkarılmaya çalışılırdı. Bireysel veya takımlar halinde de oynanırdı. Topaçlar çoğunlukla karaağaç gibi sağlam ağaçlardan yapılırdı. Ucuna nalbantlardan mıh istenir ve çakılırdı. Çocukların kendi imalatlarıydı. Sonradan yapılmışları da satılmaya başladı gerçi bakkallarda.
Telden bisiklet, şimdiki çın çın arabaya benzer arabalar yapmak, öz çamurundan evler arabalar, gazoz kapağından tekerlekler imal etmek, çember çevirmek, dokuz kiremit oynamak, ip atlamak, yere çizilen çeşitli karelerle sek sek oynamak, üzerinde Muzaffer Tema, Engin Çağlar, Belgin Doruk, Hülya Koçyiğit gibi artistlerin bulunduğu veya kibrit kutularından kesilen Antalya Yivli Minare, Sivas Çifte Minare, Erzurum Saat Kulesi gibi resimlerle pişti oynamak ve bunlara benzer pek çok oyun çocukların kendi el ve beyin becerileriyle geliştirip oynadıkları oyunlardı. Masrafsız ama özgün geliştirilmiş oyunlardı.
Şimdi çocuklar için çok daha fazla oyuncak ve oyunlar var. Öyle ki, oyun ve oyuncakların adlarını bilmek ve takip etmek bile zor. Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, hemen bütün çocuklar kendilerine alınan oyun ve oyuncaklardan, pazıllar (puzzle), bebekler, uzaktan kumandalı arabalar dahil üç beş gün içinde bıkıyor, yenilerini istiyorlar. Sınırsız oyuncak çeşitleri önlerinde olduğu halde yine canları sıkılıyor, yenilerini istiyorlar. Hele hele bilgisayarlarda oynanan oyunlar. İnternetten oynanan oyunlar. Takip etmesi bile zor artık. Saatlerce gözlerini kırpmadan oynadıkları oyunlar. Hatta birçoğu zeka oyunları olarak bile geçiyor. Sürekli yeni oyun CD’leri alınıyor ve evler CD çöplüğüne dönüyor. Sürekli internetten yeni oyunlar indiriliyor, bilgisayarın hafızası yetmiyor oyunların birçoğuna, bilgisayar yenileniyor. Çocuklar yine tatmin olmuyor.
Acaba hangi çocuklar şanslı diye sorduğumuzda, şimdikiler deyiveriyoruz değil mi yaratıcılıklarını ve beyin gelişimlerini daralttığımız, bencilleştirdiğimiz, hırçınlaştırdığımız, odalarına hapsettiğimiz, çevrelerinden uzaklaştırdığımız çocuklar için.